Son bir haftada 2 trans kadın cinayeti: Herkes suçlu

Bu cinayetlerden, geleneksel aile yapısı diye tutturan ikiyüzlü toplum, çocuklarını reddeden aileler, gazeteciler, hukukçular, aydınlar, muhalifler de sorumlu.

Çünkü kimse burunlarının ucunda yaşanan yüzlerce trans katliamını görmedi Foto: Michelle Demishevich

Begüm Türkiye’de yaşayan binlerce trans kadından birisiydi. 9 Ağustos tarihinde ortadan kaybolmuştu. Aradan geçen 10 günden sonra Bursa’da bir otel odasında yanmış bedeni bulundu. Polis olayın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen henüz resmi bir açıklama yapmadı.

Begüm’ün yanmış bedeninin bir otel odasında bulunmasının tıbbi ve mantıklı bir açıklaması mutlaka olmalı. Sosyal medyada yaptığım paylaşımlar üzerine bazı duyarlı otel çalışanları bana yolladıkları mesajlarda bir cesedin uzun süre otel odasında kalmasının mümkün olmadığını yazmış.

İstanbul’dan tanıdığım bazı arkadaşlarım olay yerinde çekilmiş olan videoyu bana gönderdi. Görüntüler korkunçtu. Yanmış bir ceset ve elinde bir ahşap sopa ile onun üzerinde inceleme yapan bir erkek polis. Yıl 2018 ve Türkiye’de olay yeri incelemeleri Orta Çağ standartlarına göre yapılıyor. Polislere göre ne de olsa öldürülen bir trans kadındı, zaten ölmeyi hak etmişti.

Videoyu izledikten sonra çalıştığım gazeteye gidemedim. Dil kursuna gidemedim. Hayat durmuştu benim için sanki. Geçmişi düşünüyordum. Kaç arkadaşımın cansız bedenini karakollardan, morglardan, yollardan elimde bir çöp torbasına koymak zorunda kalıp, kimsesizler mezarlığına gömdüğümü düşündüm. Begüm’e üzülürken İstanbul’dan yine WhatsApp’ıma bir mesaj geldi; “Esra öldürüldü…’’

Herkes suçlu, herkes katil

Beyoğlu’nda yaşadığım dönemde Esra alt komşumdu. O dönem bir gece kulübünde garson olarak çalışıyordu. Esra bütün birikimi ile o evi satın almıştı. 2005’den sonra Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt ülkelerinden gelen yatırımcılar Beyoğlu ve çevresinde binalar satın almaya başlamıştı. O günlerde polis her gün baskınlar düzenliyordu trans kadınların evlerine. Taksim Polis Merkezi’ne götürülürdük; her türlü işkence, uydurma suçlar ve deliller ile hakkımızda tutanaklar tutulur ve gecenin bir vakti ev sahiplerimiz karakola çağrılırdı. Uzun bir süre devam eden bu polis şiddetine dayanamayıp pek çoğumuz Beyoğlu’nu terk etmek zorunda kalmıştık. Sonradan anladık ki amaç Arap sermayeye alan açmakmış.

İşte o dönemlerden tanırım Esra’yı. Samimi ve temiz kalpliydi. Hayvanları çok severdi. Sabahları erken saatlerde hızlı yürüyüş yapardı. Esra, her zaman olduğu gibi spordan döndüğü bir sabah apartman girişinde bir erkek tarafından bıçaklanarak öldürülüyor. Bir sabah uyanıyorsunuz ve katilin biri geliyor, sizin binbir emekle yarattığınız hayatı sizden alıyor.

Herkes suçlu, herkes katil: Geleneksel aile yapısı diye tutturan ikiyüzlü toplum, “Aman millet ne der“ diye çocuklarını reddeden aileler, gazeteciler, barolar, hukukçular, muhalifler, aydınlar, medya, aklınıza gelebilecek herkes. Çünkü burunlarının ucunda yaşanan trans katliamlarını hiçbiri görmedi. Sistem translara otoyollarda, pavyonlarda ve genelevlerde çalışma imkanından başka bir hayat vermiyor. Hem sağ hem de sol hükümetlerin hepsi trans katliamlarının sorumlusudur. “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir“ mottosuyla yola çıkan Türkiye LGBTİ hareketi içerisinde bile öteki oldu trans kadınlar. Türkiye’de bulunan uluslararası sivil toplum örgütleri bile trans katliamlarını hiçbir zaman görmedi, raporlamadı.

Eşit doğar, eşit yaşamayız

“Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım. Anladınız mı?“ dedikten sonra kendini Boğaz Köprüsü’nden bırakarak intihar eden 23 yaşındaki trans kadın Eylül Cansın, çevirmen olma hayalini gerçekleştiremeden bir nefret cinayetinde öldürülen aktivist Hande Kader, Begüm, Esra… Dünden bugüne değişen sadece isimler. Nefret ve katliam ise aynı. Herkes eşit doğar, ancak eşit yaşamaz. Translar toplumun yüz karası olarak tanımlanırlar, her kesimin ötekileridir.

Bazı sivil toplum kuruluşları imkanları kapsamında trans katliamlarının istatistiki raporlamalarını yapıyor. Elbette önemli bir girişim, ancak gerçek oranları ne derece yansıttığı tartışılır. O kadar çok trans birey kayıt dışı katledildi ve kaybedildi ki. 80’li ve 90’lı yıllarda polisin gözaltında işkence ederek katlettiği ya da kaybettiği yüzlerce trans kadın var. Cumartesi Anneleri, her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda gözaltında kaybedilen yakınları için adalet talebinde bulunuyor. Aslında trans kadınlar da o gün, bu meydana gidip trans kayıpların akıbetini sorsa ve adalet talebinde bulunsa keşke. Katil polisler yargılanabilse.

Yaşanan bunca katliam ve işkencelere rağmen trans kadınlar, son yıllarda fuhuş sektörü dışında da çeşitli mesleklerle anılmaya başladılar. Tabii bu uzun yıllar verilen mücadele sonucunda elde edilmiş olan bir hak. Doktor, gazeteci, öğretmen, bankacı, oyuncu, şarkıcı derken pek çok alanda trans bireyleri görür olduk.

İşte tam da böyle cinayet haberleriyle sarsıldığımız bir dönemde İstanbul Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi 24 yaşındaki trans kadın Efruz Kaya’nın avukat olarak İstanbul Barosu’na girmesi çok önemli. Yargıçlar mahkemelerde genelde göz ucuyla bile bakmaktan kaçındıkları, tersledikleri ve azarladıkları trans kadınlardan birisine “avukat hanım“ diye hitap etmek zorunda kalacaklar. Bu o kadar önemli ki, bundan sonra mahkemelerde trans maktülleri, mahkumları ve müştekileri bir trans avukat savunacak. Üniversitede yaşadığı onca ayrımcılık ve zorluğa rağmen direniyor, sabrediyor Efruz Kaya ve okuldan mezun olduğunda Türkiye’nin ilk açık kimlikli trans kadın avukatı olacak.

Einmal zahlen
.

Fehler auf taz.de entdeckt?

Wir freuen uns über eine Mail an fehlerhinweis@taz.de!

Inhaltliches Feedback?

Gerne als Leser*innenkommentar unter dem Text auf taz.de oder über das Kontaktformular.

Das finden Sie gut? Bereits 5 Euro monatlich helfen, taz.de auch weiterhin frei zugänglich zu halten. Für alle.

Bitte registrieren Sie sich und halten Sie sich an unsere Netiquette.

Haben Sie Probleme beim Kommentieren oder Registrieren?

Dann mailen Sie uns bitte an kommune@taz.de.